Köşemizi ihmal ettik! Özür dileriz, hemen başlıyoruz!
2023 seçimleri öncesinde ve birinci tur sonrasında; gerek sosyal medya yazılarımız, gerekse canlı yayında söylediklerimizden başlayalım önce.
Türkiye seçime giderken hem millet, hem de Cumhur ittifakı maalesef sürpriz hamleler yapmayı başaramamıştır.
Muhalefetten başlayacak olursak, Millet İttifakı büyük ortağı ve Ana muhalefet partisi CHP'nin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bundan birkaç ay öncesine kadar hemen hemen çıktığı her program ve organizasyonda, 'genel başkanlar cumhurbaşkanı adayı olmayacak' ve 'adayımız bellidir ancak yıpratılmasın diye söylemiyoruz' ifadelerini hatırlıyoruz. Ne olduysa sayın Kılıçdaroğlu'nun yurt dışı ziyaretlerinden sonra, özellikle ingiltere lobileri ile görüşmesinin ardından masaya kendi ismini dayatmaya başlamasıyla oldu. Çünkü Erdoğan karşısında kaybedecek yegane aday Kılıçdaroğlu'ydu. Akşener'in masadan kalkıp 'masa bir kumar ve noter masasına dönmüştür.' açıklaması ve iktidarı yerinde tutma eğiliminde olduğu iması, aslında Millet İttifakı'nın ifşa belgesidir. Türkiye'de muhalefet maalesef yine halinden memnun kalmayı hem muhalefet yapıp hem karşılık bulup hem de maddi olarak kazanmayı hedef etmiştir. Kanaatimizce Kemal Kılıçdaroğlu'na ingiltere'de görüştüğü lobiler: 'Erdoğan'la yola devam' talimatını vermiş ve muhalefete de 'Erdoğan'ın kontrolden çıkması ihtimalinde meclis çoğunluğunu alma, yani meclisi kilitleme' görevi verilmiştir. Hatta Türkiye'de batı karşıtlığının yükseldiğini bilen bu lobiler, Türkiye'deki gayrı milli tüm oluşumları, terör örgütlerini ve batılı devletlerin yönetici ve sözcülerini Erdoğan'a karşı açıklama yaptırmıştır. Böylece Türkiye'deki batı karşıtlığından faydalanarak Erdoğan'ı görevde tutmak istemiştir. Erbakan hocanın deyimiyle 'siyonizm kendisine çatılmasını istemiş, taktik değiştirmiştir.' Tıpkı Batıda seçimlerin öncesinde Müslüman ve Türk düşmanlığı yapılarak halk üzerindeki islamofobiden yararlanmak isteyen Batılı liderler gibi…
Ancak Kılıçdaroğlu 'görevini' yerine getirememiş,Erdoğan'ı yerinde tutup mecliste çoğunluk olamamıştır.
Özellikle Muharrem ince'nin adaylıktan çekilmesinden sonra ve yine özellikle de CHP eli ile kumpas iddiaları güçlendiğinde İnce, CHP'de yarım kalan sevda haline gelmiş, zaten yönetimden rahatsız olan taban Muharrem İnce'yi orta vadede genel başkan yapmak için kolları sıvamıştır. Herhalde bu da Kılıçdaroğlu'nun yurt dışı talimatını yerine getirememe bedeli olarak karşısına çıkacaktır. Başından beri HDP ile hareket eden ve örgüt uzantısı bu partiye ne vaadettiği bilinmeyen Millet İttifakı, millet gözünde terörist görünümünü zaten kazanmışken iktidar da bu durumdan haklı olarak faydalanıp beklentilerin çok üstünde bir oy alarak seçimi ikinci tura bırakmayı başarmıştır.
Ancak her fırsatta 6 başlı olmak ve hatta 7 başlı olmakla suçladığı, terörist olmakla suçladığı, Millet İttifakı'nın; durumundan farksız bir hal alan Cumhur ittifakı da tıpkı PKK'ya terör örgütü diyemeyen HDP gibi, Hizbullah'a terör örgütü diyemeyen HÜDA-PAR'ı ittifaka alarak Türkiye 2 terör örgütü arasında bir seçim yapmaya zorlanmıştır. Yani aslında iktidar ve muhalefet varlıklarını birbirlerini eleştirmeye ve birbirlerinin varlıklarına borçluyken Türkiye'de sanki iktidar ve muhalefet aynı merkezden dizayn ediliyordu.
Rahmetli Erbakan Hoca'nın bir sözü vardı: 'Türkiye'de önce muhalefeti, sonra iktidarı dizayn ederler' diye. Tam olarak bu durum yaşanıyordu. İktidar yerinde kalarak ama terörist unsurlar barındırarak ve muhalefet güçlendirilerek ve yine terörist unsurlar barındırarak her ihtimalde de kaybeden Türkiye oluyordu.
Erbakan demişken Yeniden Refah Partisi'ne değinmeden geçemeyeceğiz. Genel Başkan sayın Fatih Erbakan'ın son ana kadar 'ya 3. Yol' ya da 'tek başına' seçime girme kararı, aslında Milli Görüş lideri merhum Erbakan Hoca'nın bu ortamda uygulayacağı en doğru yoldu. Hatta merhum Erbakan; 'Yeryüzünde 2 milli görüşçü kalsa biri aday olur, diğeri de ona oy verir!..' diyerek Milli Görüş davasının ilkelerini net bir şekilde çizmişken oğul Erbakan'ın 2 'şer' taraftan bir tarafı seçmesi ve tarihinde ilk kez milli görüşçülerin adaysız bırakılması tartışmaya açık bir durumdur.
İktidara sunulan 30 madde her ne kadar harikulade olsa da 20 yılı aşkın süredir bugün dediğini yarın yalanlayan, dün dediğini bugün yalanlayan bir iktidarın sözüne ya da protokolüne güvenmek siyasal bir risk veya yine Erbakan hocanın deyimiyle 'akıl sonu düşünebilmektir' sözüne aykırı bir durumdur.
Merhum Erbakan'ın Erdoğan'a dair söylediği sert sözler bir tarafa, solculuğa, sağcılığa ve ılımlı İslam'a karşı yaptığı mücadele bu kadar netken Milli Görüş'ün sağcılaştırılması veya sığlaştırılması durumu olarak en hafif ifade ile ifade edeceğimiz bu karar, maalesef Türkiye'deki bozguna uğramamış son ideoloji olan Milli Görüş ideolojisini de kırpmış ve sağcı hale getirmiştir.
Yeniden Refah Partisi tabanının ve yöneticilerinin yüzde altmışın üzerinde ittifaka hayır demesi tabii ki sayın genel başkanı bağlamayabilir. Netice olarak bir insiyatif alıp ittifaka katılabilirdi. Ancak pazartesi günü ittifaka hayır deyip cuma günü evet demesi ve bunu da 30 maddeye dayandırması siyasette ve tabanda güvensizlik ortamı oluşturulmuştur.
Kanaatimizce sayın Fatih Erbakan ilk turda aday olmayı düşünmüyor ise tabanı serbest bırakabilir ve ikinci turda 30 madde ile masaya rüştünü ispatlamış bir şekilde oturarak Cumhur ittifakını destekleyebilirdi. Böylelikle bugün Sinan Oğan'ın aldığı pozisyona gelebilir, Türkiye'de siyaseti belirleyen ve ilkeleri daha çok konuşulan siyasal parti olabilirdi. Zira Yeniden Refah Partisi, ittifaksız anketlerde %8 oranına kadar çıkarken ve bunu üst düzey parti yöneticileri dahi dile getirirken ittifakla %2.8'de kalması büyük bir tepki aldığının en büyük belirtisi olmuştur. Siyaseten var olabilmek adına doğru bir karar olarak gözükse de Milli Görüş davası açısından darbe indirici bir tercih olduğu kanaatindeyiz. Her şeyden önemlisi merhum Erbakan'ın Ak Parti'ye ve Erdoğan'a dair söyledikleri apaçık ortadayken ve milli görüşçüler Erdoğan ile Erbakan'ın yolunun aynı olmadığını vurgularken yıllarını harcamıştır. Merhum Erbakan'a göre 'Akp ile CHP arasında hiçbir fark yoktur!..' Ancak oğul Erbakan'ın kararı, bu durumu tam tersine çevirmiştir. Milli Görüş davasının Ayasofya'yı açmak, İstanbul sözleşmesini kaldırmak gibi hamlelerden ibaret olmadığını, faizle yapılan sözde mücadelenin milyarlarca dolar faiz ödendiği gerçeğini değiştirmediğini Ve Milli Görüş''ün Adil Düzen teorisinden temellendiğini atlamamak gerekir.
Her neyse seçime dönecek olursak, seçimin kaybedeni bütün bileşenlerine rağmen, ortak liste ile girdiği küçük partilerden ve o partilerden yediği gollerle anlaşılacağı üzere ve tabii Kılıçdaroğlu'nun aldığı oy oranından anlaşılacağı üzere, Cumhuriyet Halk Partisi olmuştur. 2. turda Cumhur ittifakı seçimi açık ara alacakken 2 terör unsurundan birini seçmeye zorlanan Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kritik seçiminde, iki alternatifin de aynı sonucu doğuracağını hesap edebilmeliydi.
Türkiye'nin batısı Ukrayna ve Rusya turistleri ile doğusu ve iç Anadolu'su ise Ortadoğu ve benzeri mülteci unsurlar ile kuşatılmışken ülkedeki en büyük tehlike Birleşmiş Milletler ilkeleri gereği Serf Determinasyonu benzeri bir oylamayla gerçekleşebilecek bir bölünme ve işgal planıdır. Orta vadede bu durumu hesaplayan Türk Milli Üst Aklı; 2023 seçimlerinin bitmesinin ardından minimum 1, maksimum 2 yıl içerisinde yeniden seçim yapmak zorunda kalacak, devalüasyona giren Türkiye hem siyasal, hem ekonomik koşullar sebebiyle yapmak zorunda kalacağı bu seçim sonucunda şu andaki siyasi simalardan hiçbiri veya büyük çoğunluğu yönetimde söz sahibi olamayarak son noktayı hep olduğu gibi Türk Milli Üst Aklı koyacaktır.